Gürültü engelleme özellikli kulaklık aldığımdan beri gereksiz seslere kulağımı kapadım. Bir nevi ortam temizleme yapıyor.
Bu kulaklığı takınca duymanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu da anlıyorsunuz tabii.
Düşünmedim değil;
İstemediğimiz sesleri duymamak ne kadar güzel olurdu, değil mi?
Trafikte beklerken arkadan korna sesi,
ya da çalıştığım hastanede acıdan kıvrananların sesi, sadece kıvranan değil, yakını vefat ettikten sonraki ağıt sesleri…
Kimi zaman da olsa çalıştığım ortamdan dolayı katlanması zor bu seslere maruz kalıyoruz maalesef.
Bunlar kulaklıkla halledilebilecek veyahut ortam değiştirerek halledebileceğimiz sesler.
Ya kaçamadığımız sesler hangisi?
İç sesimiz!
İşte onu engelleyecek bir teknolojiye sahip değiliz şu anda.
Zaten onu bastırmak ya da onunla savaşmak çok daha zor dış seslerden.
Ne istiyor peki bu iç ses?
Bizi hep eleştiriyor, ne yapsak beğenmiyor, kendimizi zaman zaman kötü hissettiriyor.
İç sesimiz kimi zaman bize olumlu katkılar verse de, kimi zaman eleştirel bir modda olduğu için zor gelebiliyor.
Aklın ve iç sesin çoğu zaman çelişebiliyor. Çünkü akılla yapılan işlerimizin çoğu çocukluktan beri doğru öğretilen normlarla sınırlı. Hangi ortamda, hangi çevrede büyüdüğümüz de bu normları değiştiriyor gerçi.
Öyleyse iç ses daha mı güvenilir?
Önemli kararlar almadan önceki nasihatlerden birisi de “kalbini dinle” değil mi ki?
Peygamber Efendimiz (sav) ”Sana fetva verseler de, sen kalbine sor.”
Kimi zaman yalnız kalmak isteriz, kimseyi duymak istemeyiz.
Peki yapabiliyor muyuz?
İç sesimizi de susturabiliyor muyuz?
Bazen kalabalıkta olmak, tek başına olmaktan iyi gelmiyor mu?
Çünkü iç ses, el alem ne der diye hareket etmiyor. Gerçekleri bam bam vuruyor yüzümüze.
Bütün bu çelişkilerin sorumlusu sizce de iç ses değil mi?
Çelişki dedim çünkü bana göre bu ses özümüz. Ancak biz çoğu zaman ona aldırış etmeden dış sesler ile hayatımızı yönlendiriyoruz. Karakterlerimizi bile bu şekilde oluşturuyoruz. Kişilikli, kendisi gibi olan kişilere tahammülümüz yok. Herkesi bir kalıp içine sokmak istiyoruz. Çocuğumuzu bile.
Onun sevdiği değil, bizim ona uygun gördüğümüz oyuncakları seçenek sunuyoruz.
Çok sesli olmasın, çok boyası akmasın, odaya dökülmesin, üstü ıslanmasın.
Buna göre oyuncak seç çocuğum!
Tabii elde seçeceği bir şeyler kaldıysa…
Bununla nasıl mücadele ederiz bilmem ama ben şöyle yapıyorum;
Kendimin üçüncü kişi gibi görüp iç sesimle kendimin nasıl biri olmam gerektiği hakkında tartışıyoruz. Hep baskın taraf olan o olsa da muhalefet olmak benim işim 🙂
Bir yanıt yazın